23 Şubat 2025

Teknoloji Haber Sitesi

Eğitim, Sağlık, Ekonomi, Teknoloji Haber Sitesi

Yazar Ümit Aktaş: Sürecin ilerlemesi için Kürtlerin kazanımları olmalı

İmralı görüşmelerini ve son günlerdeki siyasi operasyonları değerlendiren yazar Ümit Aktaş, "Her ne olursa olsun sürecin ilerlemesi için Kürtlerin bazı kazanımları olmalı" dedi.

“`html

İmralı Görüşmeleri Devam Ediyor: Siyasi Gelişmeler ve Tepkiler

İSTANBUL – Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrının ardından başlatılan İmralı görüşmeleri hızla devam etmekte. Abdullah Öcalan’dan bir açıklama beklenirken, belediyelere kayyım atamaları ise sürüyor. Bunun yanı sıra, siyasi operasyonlar da aralıksız devam ediyor.

Halkların Demokratik Kongresi’ne (HDK) yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 51 kişi gözaltına alındı ve bu kişilerin 30’u cuma günü tutuklandı.

Siyasi operasyonlara yönelik kamuoyundaki tepkiler artarken, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde bir dizi görüşmeler gerçekleştiren İmralı heyeti, Türkiye’ye geri döndü. Heyetin, İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile bir görüşme yapması ve yeni bir mesaj getirmesi bekleniyor.

Öte yandan, dikkat çeken bir diğer gelişme ise HDK ve birçok kurumun, Kürt meselesinin barışçıl bir çözüm bulması adına toplantılar düzenlemesi. Bu kapsamda, Müslüman Aydınlar tarafından 8 Şubat’ta yapılan ‘Barışa Çağrı Manifestosu’ açıklaması önemli bir adım oldu.

Devlet Bahçeli’nin çağrısı yeni bir sürecin başlangıcını işaret ediyor. Ancak toplum, “yumuşama” beklerken, kayyım atamaları ve siyasi operasyonların devam etmesi, sürece karamsar bir hava katıyor. Tüm bu gelişmeler hakkında genel değerlendirmeniz nedir?

İktidar (devlet), çözüm sürecini uzun vadeli bir siyasal strateji olarak ele alırken, bir yandan Kürtleri yerli ve milli kültüre entegre etmeye çalışmakta, diğer yandan iç siyaseti yeniden şekillendirme çabası gütmektedir. Bu durum bazıları için havuç ve sopa stratejisi olarak nitelendirilmektedir. Türkiye, Kürtleri dış dünyadaki Kürdistan coğrafyasından izole etmeye çalışırken, savaşçı ve Kürdistanî eğilimleri de zayıflatma çabası gütmektedir. Bu strateji, muhalif kesimler arasında da bir ayrışmaya yol açmayı hedefliyor.

Elbette ki bu yöntemler arasında tek yol bu değil. Demokratik bir yaklaşım, daha yumuşak bir güç kullanımıyla veya hiç şiddet içermeyen müzakerelerle de bu konular çözülebilir. Ancak bu, barışçı bir anlayışla işi kolaylaştırmaya yönelik bir bakış açısını temsil ediyor. İktidarın yaklaşımı ise şiddeti bir çözüm aracı olarak görüp hukuku buna alet eden otoriter bir tutum olarak öne çıkıyor.

Kürt hak taleplerinin Türk toplumundaki etkisini, özellikle muhafazakâr kesimle olan ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Kürt olmayan toplum kesimlerinin tutumuna dair gözlemleriniz nedir?

Muhafazakâr kesim, siyasal arenayı tamamen iktidarın kontrolüne bırakmış durumda. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de pek bir değişiklik olmayacak gibi görünüyor. İktidar için bu istenilen bir durumken, özellikle genç kitleler arasında ciddi bir ermeme durumu gözlemleniyor. Bu durumu önlemeye çalışan iktidar, kendisine yakın olan cemaatler ve sivil devlet kuruluşları aracılığıyla hem erimeleri azaltmayı hem de Kürtleri kendi hegemonisi altına almak için çaba harcamakta. İslami kesimlerin daha ılımlı milliyetçi yaklaşımı, Kürt meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesine destek vermeye açık bir tavır sergilemektedir. Bağımsız İslami gruplar ise konunun çözümüne yönelik aktif rol alıp toplantılar düzenleyerek katkıda bulunmaktadır.

Müslüman Aydınlar olarak barış için yaptığınız çağrının içeriğini anlatabilir misiniz? Manifestoda, “Yaşama koşullarımız sarsıldı. Sömürgeci güçlerin oluşturduğu siyasal haritadan mağdur olan Kürtlerin bölgesel barışa ulaşması için fırsat doğmuştur” ifadeleri yer alıyor. Bu değerlendirmenizin arka planını biraz açar mısınız?

Bu durum kesinlikle yalnızca Suriye ile ilgili değil. Bildiride de ifade edildiği üzere, Kürt nüfusunun yaşadığı dört ülke içindeki baskı, ayrımcılık ve ötekileştirme politikalarının son bulması, Kürtlerin yoğun mücadelesi ve direnişiyle sağlanabilir. Suriye’de yaşanan otoriter güçlerin zayıflaması, ezilen kesimlerin görünürlüğünü artıracak bir ortam sunmuş durumda. Dolayısıyla, bölgedeki iç dinamiklerin hareketlenmesi için önemli bir fırsat mevcut. Dileğimiz, bu süreçte Kürtlerin de özgürleşmesine katkıda bulunacak bir imkân doğmasıdır.

Asıl olan, bu sürecin bölge ülkeleri ile halklar arasındaki ilişkileri güçlendiren ve sınırları aşan bir işbirliği ortamına dönüşmesidir. Zira farklı coğrafyalara yayılmış azınlıklar sürekli ezilmekte. Sınırların gevşetilmesi ve ilişkilerin rahatlatılmasıyla, daha çok kültüre alan açacak bölgesel birliktelikler oluşabilir.

HÜDA-PAR’ın “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” düzenlemesi, iktidar bloku içerisinde tartışmalar yarattı. Bu durum iktidar içinde bir ‘iç çatışma’ olduğu iddialarını güçlendirdi. Bu konudaki yorumlarınızı nasıl yaparsınız?

Aslında HÜDA-PAR da, iktidar blokunda yer alan diğer unsurlar gibi, iktidarla yakın bir konumda bulunmaktadır. Her ne kadar duruşu DEM Parti kadar belirgin olmasa da, HÜDA-PAR da Kürt sosyolojisi temelinde bir yapıdadır. Ancak, Kürt meselesi gibi karmaşık ve kritik konularda farklılıklar ortaya çıkıyor. Bu ayrılıklar geçmişten gelen anayasa tartışmalarına dayanmakta ve zamanla değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin, muhalefet önemli ölçüde barış sürecini desteklerken, iktidar içinde bazı kesimler ise resmi ideolojiyle uyumlu bir tavır alarak klişe çekinceleri tekrar etmektedir.

Kürt meselesine dair HÜDA-PAR’ın yaklaşımları, iktidar blokunun söylemlerine göre daha sert olabilir. Ancak Türkiye’nin, bu gibi konularda açılımlara gitmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra, önemli meselelerin yeterince tartışmaya açık olmadığını kabul etmek gerekiyor. Zira bazı konular konuşulmadığı için tabulaştırılmış durumda. Yunus Emre’nin “Beri gel barışalım” sözü gibi, çözülmesi zor görünen birçok sorunun yalnızca konuşarak ve birbirimizi anlayarak çözüme kavuşabileceği düşünülüyor.

İmralı heyetinin görüşme trafiği belirli bir noktaya ulaştı. Öcalan’dan gelecek çağrıya odaklanıldı. Siz, nasıl bir içeriğe sahip bir çağrı öngörüyorsunuz?

Öcalan’ın bu süreçteki rolü kuşkusuz önemli. İktidar çevresinin aceleci tutumuna rağmen, Öcalan sürece dikkatlice yaklaşmakta. Tüm tarafların görüşlerini alarak uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi bekleniyor. Hem Kandil hem de Rojava’dan bazı fedakârlıklar talep edebilir. Sürecin ilerlemesi için Kürtlerin bazı kazanımları elde etmeleri şart. Bu, bazı aşırılıkçı taleplerin karşılanmasını garanti etmese de büyük çoğunluğun memnuniyetini sağlayabilir. Ancak bu memnuniyetin sürekliliği, Kürtlerin insani yaşam koşullarını hissetmeleriyle mümkün olacak. En önemlisi Türk tarafının bu duruma onay vermesidir; bu nedenle Türkiye, tarihinin en olumlu dönemlerinden birindedir.

“`